Osmanlı sarayının halkı da Osmanlı mıydı?

Osmanlı sarayı kendi halkına Osmanlı torunu dememişti. Halk da zaten kendisine bunu dememişti. Şimdilik diyelim ki: Sadece saray Osmanlıdır. Biz Karamanoğlu beyliği olarak en son katılmışız. Bizden önce katılan başka beylikler de hiçbir zaman kendilerine Osmanlı demediler. Tarih diye padişahı, sarayı, idareyi, siyaseti anlatırsanız elbette Osmanlı tarihidir. Fakat vatandaşı konu ettiğinizde iş değişir. Tarihçiler elbette vatandaşların tarihini yazmıyorlar. Vatandaşa kim olduğunu sorduğunda hangi beylikten ise onu söyler. Vatandaşın Osmanlı olduğunu söylemesi vaki değildir. Padişah bunu duysa şamarı yapıştırırdı herhalde; “ne haddine?” diye…
Mehmet bin Mehmet (ö.1640) Osmanlı tarihçisidir. “Nuhbetü’t-Tevarih ve’l-Ahbar” isimli eserine bakın. İki kısımdan oluşan eser 1087 sülaleden bahseder. Halka Osmanlı demez. Herkesin beyliği ayrıdır. Ayni Ali (Müezzinzade)’nin “Kavanin-i Ali Osman ve Hülasa-i Mezamin-i Defter-i Divan”ına bakın. Mustafa Koçi Bey’in (ö.1650’ler) “Risale-i Koçi Bey” eserine bakın. İbrahim Peçevi’nin (1574–1650) “Tarih-i Peçevî”sini okuyun. Kâtip Çelebi’nin (Haci Halife Kalfa) (1609–1657) “Fezleke-i Tarih”ine göz atın. Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi’nin (1591-1658) “Ravzatü’l-Ebrar Süleyman-name” isimli eserine bakın. Solakzade Mehmet Hemdemi’nin (ölm.1657) “Fihrist-i Şahan” (Solakzade Tarihi) isimli eserine bakın. Evliya Çelebi’nin (1611-1682 ?) her yerde kolaylıkla bulabileceğiniz “Seyahatname” sine bakın. Müneccimbaşı’nın (Ahmet b. Lütfullah) “Sahayifül-Ahbar”ına bakın. İçlerinde en meşhurlarından Mustafa Naima (1655 – 1716)’nın” Ravzatü’l Hüseyin fi Hülasat-ı Ahbarü’l-Hafikin (Tarih-i Naima)” eserine bakın. Fındıklılı Mehmet Ağa’nın “Silahtar Tarihi”ine bakın. Bostan-zade Yahya Efendi’nin “Târîh-i Sâf (Tuhfetü’l-Ahbâb) Vak’a’-i Sultân Osmân Hân”ına bakın. İsterseniz bunlardan sonra yani 18. yüzyıl ve 19. yüzyıl Osmanlı tarihçilerine de bakın ama artık daha dikkatli olmak zorundasınız. Cumhuriyetten evvel yazılmış bütün tarih kitaplarına bakın. Cumhuriyet dönemindekilere ise daha temkinli bakın… “Osmanlı” elbette diyordur, fakat dikkat edin; diyorsa sarayı diyordur. Adına “Devlet-i Aliyye-i Osmaniye” deseler bile eşeledin mi sadece Osman’ın ailesinin yanlısısın. Başındaki liderin adını aldığı için bu isimle anılmıştır. Bu durumda Osmanlı bir ırk değildir.
Abdulhamid Kayıhan Osmanoğlu, “Biz kandan siz candan torunsunuz. Bugün kim Osmanlıya sahip çıkıyorsa, kim seviyorsa herkes Osmanlı torunudur” demiş. Bu Osmanlı döneminde bile kabul edilemezken Cumhuriyet döneminde mi kabul görecektir? Osmanlı bir ırk değildir. Osman Gazi’nin evlatlarının ve torunlarının adıdır. Osman Gazi’nin yaşadığı çağda komşusu da Osmanlı değildi. Osman Gazi’nin kendisi bile Osmanlı değildi; Kayı boyundan idi. Türkmen boyunu etrafında topladı. Balkanların karışıklık içinde bulunmadığı ve ilk zamanlardaki beylikler arasındaki mücadeleye katılmadığı ve diğer beyliklerin de kendilerine tabi olup katılarak desteğini aldığı için güçlendi.
Ertuğrul Gazi, Oğuzların Bozok kolunun Gün Han soyunun Kayı boyuna mensuptur. Önce Anadolu’ya geldikten sonra Ankara Karacadağ bölgesine yerleştiler. Fakat mesela Kerimüddin Karaman Bey, Oğuzların Avşar boyuna mensup olup Ermenek dolaylarında kuruldular. Kendilerine Osmanoğlu değil, “Karamanoğlu” diyorlardı. Yine mesela kendilerine Osmanoğulları değil “Germiyanoğulları” diyenler Malatya’dan Kütahya’ya gelen aşiretti ve Kütahya merkez olmak üzere Kula, Simav, Denizli çevresinde kurulmuştu. I.Murad döneminde topraklarının bir kısmını Osmanlılara çeyiz olarak bıraktıklarında Osmanlılar onlara “Osmanlı” demiyorlardı; zaten onlar da kendilerine Osmanlı değil, “Germiyanoğlu” diyorlardı. Danişmentoğulları soyundan gelen Karesioğulları da Osmanlı değillerdi. Hamitoğulları, Eşrefoğulları, Menteşoğulları, Sahib Ataoğulları, Aydınoğulları, Saruhanoğulları, Taceddinoğulları ve Candaroğulları gibi Canik beylikleri de Osmanoğlu değillerdi.
Bütün bu beyliklerin Osmanlıya katılmaları, padişahlık sarayda babadan oğula şeklinde hanedanlık olarak geçtiği için Osmanlı sarayına tabi olan beylikleri Osmanlı yapmadı. Her tebanın kendi mazisi ve bir beyliği vardı. Bütün padişahların yahudi ve hıristiyan anneleri ve eşleri bile Osmanlı değildi. Saray geleneğiyle Türk ismi alıyor ama gayri müslim mezarlığına gömülüyorlardı. Kendi annelerinin müslüman olmalarına bile sebep olamayan padişahlar en güçlü dönemlerinde bile İslamı yayma gayesiyle Kuran-ı Kerimi başka dillere çevirmediler. Aslı Topkapı arşvinde bulunan tarihi belgede Sultan Fatih’in, “Bu devrin Hıristiyan kadınlarının en yücelerinden olan anam yüce Despna Hatun” şeklinde zikrettiği öz annesi Mara Despina, oğlu Fatih Sultan Mehmet’in kendisine tahsis ettiği manastırda ömrünün sonuna kadar bir rahibe hayatı yaşadı ve müşrik bir Ortodoks Hıristiyan olarak öldü. O da Osmanlı değildi. Aslında padişahların tümü gayri müslimlerle evlendikleri için padişahlara ve saraya bile ‘saf Osmanlı’ demek çok doğru olamaz…
Abdulhamid Kayıhan Osmanoğlu, biz siyaseten Osmanlı torunu olmakla övündüğümüz için sahiplenelim diye bizi de kendisi gibi Osmanlı kabul etmemizi istemiş olmalıdır. Ben dahi Erbakan hocamın miting meydanlarında bir Milli Görüşlü olarak, “Biz biz biz, Osmanlının nesliyiz!” diye çok haykırdım… Fakat bu bizi Osmanlı yapmaz. Osmanlı tanımlamasını “Osman yanlısı” anlamında değil de nesli anlamında kullanıyorsanız “bugün” ön yargının kabul ettirdiği bu hatayı “yarın” içine sindiremeyip kabul etmeyecektir. Ecdadımızın başarılarıyla övünmenin ve örnek almanın bile bir ölçüsü olmalıdır. Ecdadımıza olan sevgimiz bir “meczup” gibi olmamalıdır; ancak ecdadı sevmemek belki daha da tehlikelidir. İşte bu şuurla Osmanlıyızdır.
Ön yargısı olmayan için mesele çok açık. Ön yargılı sadece kendisine yazık eder. Lafla ne kandan Osmanlı olunur ne de candan… Ne olacağınızı Allah söylüyor: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hud, 112). “Ancak Müslümanlar olarak can verin” (Ali İmran, 102). Kısacası siz Allah’ın ne dediğine bakın ve Allah’ın olmanızı istediği gibi olun. Gerisi hikâye… Toprağın altına girince Türk ya da herhangi bir ırk bile değilsiniz… Hesab vermek üzere diriltilecek olan şefaate muhtaç topraktan olma aciz kulsunuz… Irklar sonradan elde edildiği için sonradan kaybolan bir özelliğe sahiptirler.
Güncelleme: 10.03.2023